24 Haziran 2016 Cuma

Maldivler Seyahat Notları


Maldivler...Bilim çevrelerince önümüzdeki yüzyıl içerisinde okyanus sularının altında kalacağı öngörülen, yani herkesin bir şekilde gidip görmesi gerektiği yerlerden birisi. Bunun için de en geçerli sebep sanıyorum balayı olurdu dedik ve Maldivlerin yolunu tuttuk. Hayatımız boyunca verdiğimiz en doğru kararmış diyebilirim.

Tropikal iklime sahip Maldivler seyahati için en uygun aylar kuru mevsim olarak da nitelendirilen Aralık ayı ile Nisan ayı arasındadır. Biz de Nisan ayını tercih edip yola koyulmuştuk. Yurtdışı seyahatlerinde en nefret ettiğim şey vize telaşı olduğundan, ve Maldivler 30 gün kalış süresine kadar vize istemediğinden, gittiğim ilk, en rahat uluslararası yolculuktu diyebilirim. İkincisi ise benzer bir sebeple Bosna Hersek idi. O da bir başka yazımızın konusu olacak önümüzdeki zamanlarda diyerek Maldivler seyahatimizden notlarla devam edelim.

Maldivlerin başkenti Male'ye ulaşmak için öncelikle İstanbul'dan Dubai'ye 5 saatlik bir uçuş yaptık. Dubai'de aktarma aldıktan sonra 4.5 saatlik bir başka uçuş sonrası Maldivlerin başkenti olan Male'ye ulaştık. Maldivler'de oteller üzerinde bulundukları adanın adı ile anıldıklarından konaklayacağımız Sun Island'a gitmek üzere havalimanı çıkışında bizi bekleyen otel yetkilileri ile buluştuk. Maldivler'de, başkente olan konumları itibariyle, kimi adalara küçük teknelerle kimilerine de deniz uçakları ile ulaşım sağlanabildiğinden, ve biz deniz uçağına binmenin nasıl birşey olduğunu tecrübe etmek istediğimizden, başkente uzak adalardan biri olan Sun Island'ı tercih etmiştik. Male'den adaya ulaşmamız da sanıyorum yarım saat kadar sürmüştü. Male havalimanına indiğimizde bizi dışarıda ağır ve küflü bir nem kokusu karşılamıştı. Kokuya alışmam biraz zaman alsa da insanoğlunun her şarta kısa zamanda ayak uydurabilen mucizevi bünyesi sayesinde bir kaç dakika sonra koku burnuma gelmemeye başlamıştı. Havalimanından dışarıya adımımızı atar atmaz kendimizi bir mahalle pazarının girişinde bekler gibi hissetmiştik. Sanki ardımızdaki bina havalimanı değil de her mahallede rastlanabilecek sıradan bir bina gibiydi. Deniz uçakları ile adamıza aktarma sırası bize geldiğinde asıl Maldivler seyahatimiz başlamıştı. Okyanusu tepeden fotoğrafladığımız, adaların ve denizin en güzel hallerini tepeden seyrederek gerçekleştirdiğimiz kısa bir uçuş sonrası denize iniş yaparak adamıza ulaşmıştık. Denize iniş yapan uçaktan bizi küçük tekneler kıyıya getirmişti. Deniz uçaklarını da öyle hayalinizdeki gibi standart giyimli pilotlar değil, şortlu parmak arası terlikli dolmuş şöföründen hallice pilotlar uçuruyordu. Şort neyse de parmak arası terlikleri gördüğümde bu kısacık uçuşa karşı olan güvenim tamamen sarsılmış ve yükseklik korkum bir anda kendini kalp çarpıntısı olarak göstermişti. Neyse ki uçuşumuz, bu görsel etkilerin tamamen tersine, sorunsuz ve güvenli bir şekilde tamamlanmıştı. Hayatımda yaşadığım ender tecrübelerden biriydi diyebilirim. Onun için de Maldivler'e gidecek olursanız sırf bu tecrübeyi yaşayabilmek adına uzak adaları tercih edin derim.






Adaya ayak bastığımız gibi muson yağmurlarına yakalandık. Moralimiz tamamen bozulmuş, tadımız tuzumuz kaçmış, verdiğimiz bir ton para boşa çıktı diye hayıflanırken; her sene bu mevsim aynı adaya yolculuk yapan bir teyzenin verdiği telkinler ile kendimizi bir nebze olsun toparlayabildik. Yağmurun kısa süreli olduğunu, bu aylarda böyle yağmurların görülebildiğini ve ertesi güne hiçbir şeyin kalmayacağını söyleyerek bizi rahatlatmaya çalıştı. Yağmurun kokusu, havadaki ağır nem ile birleşip acı bir tat olarak boğazımıza otururken bungalovumuzun yolunu tuttuk. Madem birşey yapıyoruz tam olsun diyerek bungalovumuzu okyanus üstü bungalovlarından almıştık. Yağmur şiddetini o kadar çok arttırmıştı ki Maldivler'deki ilk gecemizi bungalovun balkonundan okyanus üzerinde çakan şimşekleri seyrederek ve LOST izleyerek geçirdik. Ertesi gün uyandığımızda, teyzenin dediği gibi günlük güneşlik bir Maldivler sabahına uyandık.

Eşimle beraber sessiz, sakin, gürültü patırtı olmayan, sadece uzanıp güneşlenmeli, kitap okumalı ve kafa dinlemeli bir tatil tercih ettiğimizden, diğer otellere nazaran daha az aktivitesi ve gece hayatı olan Sun Island'ı tercih etmiştik. Seyahatimiz sonunda en doğru tercihi yaptığımıza da kanaat getirdik. Kahvaltımızı adanın tropik ortamında deniz kenarında hazırlanmış masamızda aldıktan sonra (ki her odaya fiks bir masa atandığını ve o masanın tüm tatil boyunca sizin odanıza ait olduğunu, bu anlamda masa ve yer bulma sıkıntısını ortadan kaldırdıklarını belirtmeden geçemeyeceğim) kendimizi koştur koştur o turkuaz sulara bıraktık. Kumsalda hazırlanırken üstlerinde t-shirt ile denize giren turistleri görüp küçümser bir şekilde onları eleştirirken, birkaç saat sonra güneş yanığı ile çarpılacağımızı bilemezdik tabii ki. Demek bir bildikleri varmış diyerek tatilimizin neredeyse ilk üç gününde kaşıntılı ve ağrılı güneş yanıklarımızla uğraştık diyebilirim. Yani siz siz olun denize girerken t-shirtlerinizi üstünüzden çıkartmayın. Tam yanıklarımız geçti derken bu sefer de tropik ortama alışkın olmayan bedenimin tropik moskitolar (sivrisinek) tarafından ısırılıp talan edilmesi ile uyuz gibi kaşınır olmuş ve ısırılan yerlerim şişip morarmaya başlamıştı. Zaten alerjik olan bünyem sanıyorum bu şekilde tepki vermişti, çünkü ısırılan diğer turist kızlar da ne bir kaşıntı ne de bir şişme vardı. Bu da gelip beni bulmuştu. Tam bir gece boyunca kaşıntıdan uyuyamayınca sabahına soluğu revirde almıştık. Revirde, ayaklarımda ve kollarımda oluşan şişliklerle morluklara bakan doktor, dudağının kenarında hafif bir tebessümle bana bunların moskito ısırığı olduğunu söylemesi üzerine kendimden geçmişim. En son kendimi, adama ingilizce "ben moskitonun memleketinden geliyorum, bu moskito değil başka birşey, moskito olsa ben anlardım" diye diretirken buldum. Velhasılı adamcağız elime bir sinek ısırığı kremi tutuşturup beni gerisingeri göndermişti. Gidecekler için ikinci önemli uyarım da yanınızda muhakkak sinek savar ve böcek sokmalarına karşı etkili bir krem götürmeniz. Bunu da atlattıktan sonra (atlattıktan sonra diyorum ama morluk ve şişlikler İstanbul'a döndükten sonra ancak geçebilmişti) geriye bize adanın, denizin ve deniz altının tadını çıkartmak kalıyordu.



Maldivler'e gittiğinizde yapmanız gereken şeylerin başında şnorkelle veya tüplü dalış yapmak gelmelidir. Denizin altında öylece sizi bekleyen o rengarenk dünyayı izlerken biz kendimizden geçmiştik. İşte güneş yanıklarımız da bu sırada meydana gelmişti. Değer miydi tabii ki de değerdi. Hatta balıkların envai çeşidi ile karşılaşmak, onları fotoğraflamak isterseniz bir püf noktası da denize ceplerinizde veya ellerinizde ekmeklerle girmeniz olacak. Cebinizden veya ellerinizden hafif hafif sızan ekmek kırıntılarına üşüşen balıkların arasında kalıp onlara dokunabilmek pahabiçilemez.



Gitmişken yapılmadan dönülmemesi gereken bir başka şey de, "night fishing" diye adlandırılan, bizim türkçede, balıkçılık literatüründe akşam suyuna çıkmak olarak nitelenen, akşam vakitlerinde, okyanusun ortasında balık avlamak. Bizim adamızda bu aktivite sonrası adaya dönüp tuttuğumuz balıkları sahilde yakılan mangallarda pişirip akşam yemeğini romantik bir ortamda almak da vardı. O da kaymağı oldu diyebilirim. Şansınız varsa teknedeyken balina bile görebilirsiniz. Uzaktan da olsa biz görmüştük, kendimi NatGeo izler gibi hissetmiştim.





Maldivler'e gidip de yapmamanın ayıp olacağı bir diğer aktivite köpekbalığı beslemek. Elinizde kovalarca balık bekliyor, köpekbalıklarının gelmeye alıştığı bir saatte kovalarca balığı denize boşaltıp ayaklarınızın dibinde köpekbalıklarının yemleri kapışmasını izliyorsunuz. Gördükleriniz inanılmaz. Tarif edilemez. Ağzım açık izlediğimi ve köpekbalıkları ile asla yüzyüze gelmek istemeyeceğimi düşündüğümü hatırlıyorum.


Bir diğer eğlenceli aktivite de profesyonel bakıcılar eşliğinde ve onların yönlendirmesi ile gecenin belirli vakitlerinde suda vatoz beslemek. Malesef eşim kadar cesaretli olamadığımdan elimi vatozun ağzına kadar sokup elimden balık almasına müsaade edemesem de suyun içerisinde bulunup yanıma kadar yaklaşan vatozun sırtını hafiften okşayabilmem bile bir başarı sanıyorum. Tabii o sırada vatozlarla beraber yamacımıza kadar gelen bebek köpekbalıklarını yakalama hevesim de cabası. Bunun peşinde koşarken arkamdaki turist bayanı görmemem ve bacağı bacağıma değdiğinde avazım çıktığı kadar attığım, bitmek bilmeyen çığlık sonucu, kadıncağızın da birşey oluyor veya birşey geldi diye düşünüp benimle beraber bağırmaya başlaması sonucu tüm adayı ayağa kaldırdığımı buradan itiraf etmek isterim :) Birkaç dakika sonra yanlış anlaşmayı düzeltmiştik ama birçok kişiye de alay konusu olmayı başarmıştım. Ama suç bende mi ki...Okyanusun ortasında, gece, ayaklarım denizin içerisinde, birgün evvel köpekbalığı beslemişim, insanın aklına hiç gelir mi ki ayağına değen o şey İngiliz bir turistin bacağıdır :)




Ve son olarak muhakkak kaldığınız adada bisiklet kiralamanızı ve boş vakitlerinizde adayı bisikletle turlamanızı; bol bol tropik meyvelerden yemenizi; ve bir kere de olsa masaj yaptırmanızı öneririm. Masaj; daha doğrusu birinin beni dakikalarca yoğurmasını sevmesem bile, yine de denemiştim ve çok memnun kalmıştım. Tropik bir adada, tropik ağaçlar ve tepenizden uçan tropik kuşların sesleri altında, size özel hazırlanmış, içinde havuzu ve tahtadan bir duşu olan avluda yapacağınız keyif bence herşeye değer.



Maldivler nüfusunun %97 si müslüman olduğundan yemek konusunda sıkıntı çekmeyeceğinizi düşünüyorum. Biz gönül rahatlığı ile her türlü eti ve yemeği bu anlamda rahat rahat tüketmiştik. Müslüman olmalarının verdiği hassasiyet ile tüm yemeklere ne eti olduğunu, kafalarda soru işaretine yer bırakmayacak şekilde, belirtmişlerdi. Garsonlarımızın ve oda servislerimizin nezaketi, güleryüzü, yardımseverliği ve hoş sohbetleri, bizi bu tatile biraz daha fazla bağlamıştı.

Dönüş günü geldiğinde açıkçası niye dönüyoruz diye hayıflanmamış, aklımızda güzel anılar ve kameramızda bir ton fotoğraf ile, iyi ki de gelmişiz diyerek evimizin yolunu tuttuk. Beş gece Maldivler için haydi haydi yetmişti ve aklımızda keşke şunu da yapsaydık dediğimiz hiçbir şey kalmamıştı.

Bence dünya gözü ile, yazının başında da belirttiğim gibi hazır Maldivler daha okyanus sularına gömülmemişken, ne yapıp edip, bir kenarda para zulalayıp buraya muhakkak gelmelisiniz. Yaşayacağınız ender tecrübelerden olacağına ben kefilim :) İyi seyirler efendim :)










Hiç yorum yok:

Yorum Gönder