10 Haziran 2016 Cuma

Dünyaya Barış Gelecekse Dut Ağaçlarının Gölgesinde Gelecek


Dut...İzmir maceramızın vazgeçilmezi...Yemekten evvel, yemekten sonra, ara öğünlerde itinayla bahçeye inip yediğimiz; yemek derken yanlış anlaşma olmasın talan ederken desem yeridir, damağımızda ekşi-tatlı, kekremsi bir tat bırakan, parmaklarımız, avucumuz ve üstümüz başımız dut oluncaya kadar hunharca yemeye devam ettiğimiz o muhteşem meyve...Çevremdekilerin yoğun isteği üzerine bu yazıyı işte bu mucizevi meyveye; duta ayırdım.

Dutun aslen vatanı Çin'dir. Ağaçta yetişen bir meyvedir; ve ağaçların boyu kimi yerlerde 15 metreye kadar uzanabilir. Ilıman iklimleri sevdiğinden yoğun olarak Asya, Afrika ve Amerika kıtalarında yetişir. Mavi, siyah ve yeşil olmak üzere üç ana gruba ayrılır. Dut yaprakları ipek böceklerinin beslenmesinde kullanılır. Aynı zamanda dut yaprakları anti-enflamatuar olarak, saç dökülmelerine karşı ilaçlı tedavi olarak kullanılmaktadır. Çok eski çağlardan beridir alternatif tıp tarafından hastalıkların tedavisinde de kullanılır. Bunların yanısıra, kanseri önler, kan pıhtılaşmasına engel olur, kanı temizler, böbrekleri güçlendirir, soğukalgınlığı ve gribi önler, ameliyat ve doğumdan sonra iyileşmeyi hızlandırır, kan şekerinin sağlıklı seviyede kalmasına yardımcı olur, kalp sağlığını korur, görme yeteneğini geliştirir, ve içerdiği antioksidanlar sayesinde cilt sağlığına fayda sağlar. Tüm bu faydalarının yanısıra tüketilirken dikkat de edilmelidir. Özellikle farklı hastalıklarla mücadele edenler dut tüketimine dikkat etmelidirler.

Dut nedir ve faydaları nelerdir kısaca değindikten sonra yazımızın asıl konusuna dönebiliriz. Dut nasıl yenir? Öncelikle karınlarda dut için itinayla boş bir yer bırakılır, gerekiyorsa yemekten hafif aç kalkılır. Sonra elinizin altında bulabileceğiniz en eski kıyafetler giyilir -yoksa üstünüzdekilerin değerine markasına bakılmaksızın- çorap üzeri bahçe terliği modası takip edilerek dutun yanına yumuşak yumuşak yanaşılır. Yanınızda çok yediğinizden yakınan ve sizi daha fazla yemeyesiniz diye göz hapsinde tutan birileri varsa, binbir bahane bulunarak kaşla göz arasında soluk dut ağacının yamacında alınır. Düzenli bir ritm ile koparılıp yenir, koparılıp yenir, aralarda aklınıza geldikçe de birkaç tane elinizdeki kaseye atılır. Seansın sonunda kasenizde elle tutulur sayıda dut olmadığını görürsünüz; el mecbur eve girene kadar onlar da hoppp mideye iner. Kendi bahçeniz bittiğinde ise, sokağın köşesinde yola taşmış, yerlere dökülen, sebil olan komşunun ağacını gözünüze kestirirsiniz. Yerlerde ezilip gidiyor insan kursağına gitsin bahanesi ile yine çorap üstü terlik modasına sadık kalarak üşenmez yola koyulursunuz. Söz konusu olan dut yemekse, dünya modası orada durur, "biri beni görür mü, ay üstüm permeperişan, saçlarımın şu haline bak, renk uyumum bile yok" diye düşünmez kendinizi dutun kollarına bırakırsınız. Önce itinayla dutun komşunun bahçesinde olan kısmına değil de sokağa taşan kısmına musallat olursunuz. Bahçe tarafında kalan kısım onlarındır, bu işin raconunda o tarafa dokunmamak gerekir; ama sokağa taşan kısım artık göz hakkıdır; sizin olur. Evet kabul ediyorum, yerken göz hakkını biraz kaçıracak olabilirsiniz ama olsun yerlerde ezileceklerine insan kursağına gitmeliler. Sonra eş dost arkadaşı toplayıp dört koldan girilir ağacın altına. İşte orada herkes tek başınadır artık; karı-koca-akraba-kardeş kavramları orada yok olur, gözler birbirini görmez. Çoğu zaman insan ancak midesindeki o acımasız ağrı ile kendine geldiğinde farkeder nasıl da kendinden geçtiğini.







Dut ağacına musallat olmak, yaşınız kaç olursa olsun çocuk olmaktır. Bir nebze olsun işi, gücü, hayat gailesini unutup kendini bambaşka bir dünyada özgürce uçarken bulmaktır. İşte tam da bu yüzden, bu dünyaya barış gelecekse dut ağaçlarının gölgesinde gelmelidir. Barışın simgesi olarak kullanılan zeytin dalı, dut ağacının yaşattığı huzurun yanında solda sıfır kalır. O yüzden, hiç bugüne kadar yapmadıysanız en kısa sürede bir dut ağacına musallat olup, dallarından çocuklar gibi umarsızca dut yiyin isterim. Yanınıza çocuklarınızı da alın. Onlar henüz hayatlarında hiçbir meyveyi dalından koparıp yeme şansını bulamamışlarken; manavda, markette kilosu astronomik rakamlara ulaşan dutu, özgürce, avuç avuç, yeme şansını verin onlara. Bırakın o huzur, o barış, o mutluluk, çocuk dimaklarına süzülsün içten içe. Kendilerini gerçekten çocuk gibi hissettikleri nadir zamanlardan birinde bırakın o dostluğu dut ağacının dalları arasında tatsınlar. Ağacı, yeri, göğü, doğayı, ve barışı orada, o ağacın kollarında tatsınlar.

Diyorum ya, dünyaya bir gün barış gelecekse dut ağaçlarının gölgesinde gelecek. İşte o çocuklar için, içindeki çocuğu dizginleyemeyen bizim gibiler için, ve barışa aç bu yaşlı dünya için dut ekin, dut ekittirin :)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder